Sabah dört kişilik çekirdek ailenin tüm fertleri kalkıp nefis bir kahvaltı yaparlar. Anne ve baba işe, çocuklar okula gitmek için evden çıkarlar. Huzur içinde evden çıkan baba iş yerinde yaşadığı tatsızlıktan sıkılır. Kayınvalidesi annesini arar ve onu kızdırır. Bir de bütün gün okulda güçlerini tam olarak boşaltamayan çocuklar var. Annenin başında kaynana, tartışmanın başında babanın arkadaşı; Sabah 4 kişiyle evden çıkarken, akşam 6 kişi eve dönüş yolunda olan aile. Buna çocukların sonsuz gücü de ekleniyor. Ahh ohh, sabahlar yok.
Anne hırsını kaynanasından alamamış, kocasının peşindedir. Baba da iş yerindeki arkadaşına kızmış ama bir şey diyememiş, o da takılacak yer arıyormuş. Anne ve baba iç çatışmalarını sürdürürken iki çocuk da tüm güçleri ve meraklarıyla ortama girerek okları atarlar. Ah yavrular anne ve babalarının pimi çekilmiş el bombaları gibi olduklarını bilmezler. Patlayacak yer arıyorlar. Çocukların en ufak bir olumsuz hareketine sabrı kalmayan anne ya da baba, istenmeyen ilk hamlede amacını belirleyip kendini oraya atar ve patlar. Sonra patlamayan taraf, “Çocuklara ne bağırıyorsunuz!” diyerek olaya karışır ve mekan enkaza döner. Kadın, kocasının annesi aracılığıyla girer ve tüm ailesini terk eder. Adam ne kadının çirkinliğini bırakıyor ne de onun dırdırından bıkıyor. Sonra hoppppp vur, çal, çal. Gerisi mutsuzluk, pişmanlık, öfke, çekişme, gürültü…
Burada en büyük hatayı yapıyoruz; sabrımızı gerçekten kullanmamız gereken insanlar için değil, hayatımıza dışarıdan bu şekilde dahil olan insanlar için tüketiyoruz.